Muharrem Öğretmene Sevgi Yağdı - Kulis Haber

Son Dakika

Kulis Haber

Olayların arka planı

Post Top Ad

Responsive Ads Here

27 Nisan 2019 Cumartesi

Muharrem Öğretmene Sevgi Yağdı

Tekirdağ Çorlu’da kanseri yenip 8 ay sonra okulu Cemile Yeşil Anadolu Lisesi’ne dönerken öğrencileri ve meslektaşlarının sevgi gösterisiyle karşılaşan coğrafya öğretmeni Muharrem Poyrazoğlu’nun bu kadar sevilmesinin sırrını merak ettim. Kendisini aradığımda son derece mütevazı bir şekilde “Öğrencilerime değer veriyorum. Bütün öğretmenlerin donanımı vardır, ama her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Benden daha iyi öğretmenler de var. Kimseye ahkâm kesmek istemem” dedi.


DAHA FAZLA SABIR VE HOŞGÖRÜEğitim-öğretim alanında teknolojik gelişme arttıkça, modern araç gereçler çıktıkça derste asıl verilmesi gereken mantık göz ardı edilmeye başlandı. Teknolojiyi kullanma becerisini geliştirmek, içselleştirmek, genel kültür oluşturmak daha önemli. 27 yıllık öğretmenim. Çocukların öncelikle öğretmene güven duyması çok önemli. Yaptığım meslekte daha fazla sabırlı ve hoşgörülü olmaya, onları daha fazla anlamaya çalışıyorum. Ben bunu kendi öğretmenlik modelim için uyguladım. Öğrencilerim benden bunun karşılığını, sıcaklığı görmüşler ki böyle güzel bir tablo çıktı ortaya. Aslında diğer öğretmenlerden çok farkım yok.”


DERS İŞLERKEN TÜRKİYE’NİN ZENGİNLİKLERİNİ KULLANIYORUM“DERS işlerken biraz farklı tarzım olabilir. Türkiye’nin zenginliği konusunda Kırşehir’i anlatırken öğrencilerim Neşet Ertaş’ı bilmeli, Sivas’ı anlatırken Âşık Veysel’i anlamalı, Şanlıurfa’dan söz ederken Kazancı Bedih’i unutmak mümkün mü? Kültürel değişimde öz değerleri yaratan bundan önceki birikimleri ortaya koymalıyız. Yaşam kültürü bugünden daha kalitesiz değildi. Bir derste Mahsuni’nin bir türküsünü dinlettim çocuklara, ancak onların ilgisini çekmedi. Oysa televizyondaki bir dizide Mahsuni’nin türküsünün yeni sazlarla yorumlanmış halini dinletince herkes dikkatini yoğunlaştırdı. Bizi biz yapan öz değerleri anlatırken Yunus Emre’yi, Mevlânâ sevgisini bilmek zorundalar. Turizmi okul kitaplarının konu başlığı içinde slaytlarla geçirmek ya da üniversite sınavında çıkacak muhtemel sorular odaklı ders anlatmak beni tatmin etmez. En azından çocuklar bundan sonra Yunus Emre’yi, Âşık Veysel’i hatırlar. Çocuklar korumasız büyüyorlar, teknolojinin önlerindeki bütün kapıları açacağına yönelik bir düşünce var. Oysa bu her şeyi anlatmıyor. Ne düşüneceklerine yönelik derin boşluk yaratıyor, gelecekle ilgili kaygı duyuyorlar. Özellikle 11 ve 12’nci sınıflar hangi okula giderim kaygısını yaşıyorlar.”
BEN BUNLARI YAPIYORUM“Her öğretmen kendi tarzını yaratır. Sınıfa girince ilk beş dakikamı çocuklara ayırırım. Onlarla birlikte ortak havayı, duyguyu yaratmak gerekir. Öğrencilerim önce benim kıyafetimin, kravatımın, ceketimin uyumuna bakar, pantolonun ütülü olup olmadığını süzer, ayakkabımın uyup uymadığını kontrol eder. Ben de kimin saçlarını kestiğine, kimin topladığına bakarım. Onlarla beş dakika laflayarak günlük yaşam içinde hafif konularla çocuğu sınıftan derse taşımaya çalışırım.
Sınıfa girer girmez ders anlatmam. ‘Kitaplarınızı açın’ demedim hiçbir zaman. Konuyu takip eden, benim anlattığım yeri yakalar, not alır. Onların bunu fark etmesine gayret ederim.
Ders sonunda konuyla ilgili değerlendirmeyi onlara bırakır, ‘Ben anlattım, siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz, ne anladınız?’ derim. Sonuç raporunu onlardan duymak isterim.
Dersi birkaç dakika öncesinde bitiririm, zil çaldığında bir şey anlatmak doğru değil, zamanı güzel kullanırım.
Güler yüzle derse girer, güler yüzle sınıftan çıkarım.”
SEVİNÇTEN AĞLADIM“ARKADAŞLARIM rahatsızlığım boyunca çok destek oldular, ben de onların yanına gidip ‘İyiyim’ demek istedim. Çocuklar dersteyken gitmek istedim. Kapıdan içeri girdiğimde çok şaşırdım. Bu durumlarda aşırı duygusallaşıyor insan. Nasıl davranacağımı bilemedim. Her birine dokundum. ‘Ben de sizi çok özledim, buraya geldiğim için çok mutluyum’ dedim, ağladım.”
Kaynak: Hürriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Top Ad

Responsive Ads Here